8 Şubat 2011 Salı

          SOKAK SANATLARI ATÖLYESİ
Sanat: ''sanat için değil, sanat soyunmak içindir'' kuralının geçerliliğini kanıtladığı ve sanata ulaşmanın maddi, zaman-i sıkıntılarının var olduğu şu günlerde tiyatro izleyemiyorum, sanatla ilgilenemiyorum diye üzülmeyin. Çünkü, onlar var.
Onlar kim mi? Onlar, ''İzmir Sokak Sanatları Atölyesi'' hayat telaşesi içinde oradan oraya koşuştururken birden kaşınıza çıkıp sizi sanatla buluşturabilirler.
Sadece sokakta veya cadde de bulamazsınız onları belediye otobüsünde, vapurda, metroda hatta pazarda bile karşınıza çıkabilirler. Benim karşıma Alsancak'ta 'Kıbrıs Şehitleri' caddesin de çıktılar.
Okan Bayülgen'in proğramına çıktığında tanıdığım ekip yine sokaklarda sanatı toplumla buluşturuyorlardı. 14 yaşındaki Rabia Karabacak, ayakkabı boyacısı tiplemesinde canlı bir heykeli oynuyordu ve o kadar başarılıydı ki, neredeyse tüm caddeyi başına toplamayı başarmıştı.
Biraz geride duran atölyenin genel sanat yönetmeni Erdal Çoban'ın yanına gidip tanıştım ve tebrik ettim. Sanatı sokakta yapmalarının amacını sorduğumda ise atölyenin kururluş amacının; sanatı yapanlar ile onu izleyenler arasındaki duvarı kaldırmak, her kesim ve yaştaki insanı sanat ile bütünleştirmek olduğunu söyledi.
Atölyenin misyonu; Sanatı büyük müzelerden hayatın nabzının attığı sokağa indirmek. Sanmayın ki, sanat yapacak bir yerleri olmadığı için sokakta tiyatro yapıyorlar. Onlar tiyatro izlemeye zamanı ve parası olmayan insanların sanattan mahrum kalmamaları için sokakta sanat icra ediyorlar. Sanatın ve sanat eserlerinin ''ucube'' diye adlandırıldığı güzel ülkemde, sanatı sevdirmek ve ulaşamayanlara da izletmek için bir sanat atölyesinin olması beni çok umutlandırdı. Erdal Çoban ve tüm ekip arkadaşlarına başarılar diliyorum. http://www.sokaksanatlari.com/ isimli internet sitesini ve ayrıca facebook'ta 'Sokak Sanatları Atölyesi' isimli grubu ziyaret etmenizi tavsiye ederim.

                            ALDANMAYIN VE ALDATMAYIN
Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde Mevlana, Deniz Gezmiş, Özdemir Asaf, Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili büyük bir asimilasyon var. Sanki onların söylediği sözlermiş gibi paylaşılanların yarısından fazlası yalan dolan. Özellikle Mevlana ve Deniz Gezmişin aşk ile ilgili söylediği iddia edilen sözler tümden yalan. Mevlana ve Deniz Gezmiş'in söylediği iddia edilen sözlerin yalan olduğunu ise anlamak çok basit. Mevlana'nın söz ettiği aşk zahir(dünyalık) aşk değildir. Mevlana'nın bahsettiği sevgilide yine zahir sevgili değildir. Mevlana'nın aşk olarak bahsettiği Allah aşkıdır. Söz ettiği sevgili ise yine Allah'dır. Yani mevlana asla şöyle bir söz söylememiştir; 'Şehvetin adını aşk koydular, eğer şehvet aşk olsaydı, eşekler aşkın şahı olurdu.' Böyle bir sözü mevlana asla söylememiştir. Mevlana hem dünyalık aşktan söz etmez, hem de Mevlana eşekleri bile küçük düşürmez.
Deniz Gezmiş'in aşk ile ilgili söylediği sözler ise en az Mevlana'nın söylediği iddia edilen sözler kadar yalandır. Çünkü, Deniz Gezmiş öldüğünde 24 yaşındaydı ve bu kısacık ömrünü Türkiye'nin bağımsızlığına adadı, eli bir kadın eline değmeden gitti bu dünyadan. Zaten kısacık ömrünün yarısından fazlasını ya maphusta ya da direnişlerde geçirdi. O sebepten ne aşka zamanı oldu ne de aşk dolu cümlelere. Deniz'in aşkı davasıydı. Facebook'ta yayımlandığını gördüğünüz bu tarz paylaşımları lütfen uyarın ve kimse daha fazla bu güzel insanları, kendi yalanları ile kirletmesin.

                          HABER VAKTİMİN ODA KORKUSU
Defne Joy Foster'in öldüğü gün tüm televizyon ve haber siteleri haberi geniş bir yer ayırarak gördü. Bunların içinde yandaş medyada vardı tabii, onlarda ilgilendi bu haberle. Ancak yandaş ve muhafazakar medya haberi yayımlarken Defne'nin ölüm nedeninin alkol olduğunu iddia etti. Bunu en bariz dile getiren ise 'habervaktim' isimli haber sitesi oldu. Bunun üzerine cesur muhalif 'odatv', 'habervaktim'i ölüm haberini bile çıkarlarına göre haber yapmakla suçladı. Tutuşan 'habervaktim' ise hemen duruma müdahale etmek zorunda kalarak; 'o haberi biz yapmadık 'habertürk'ten aldık' dedi. Benim burdan anladığım ise şu oldu 'habervaktim' isimli haber sitesinin 'odatv' den ödü patlıyor. Normalde kaale bile almadıkları hatta odacılar diye lakap taktıkları 'odatv' mensuplarından çok fena korkuyorlar. Bu iyi bir şey...

                                                    HINÇ-AL
Bu adam acaba kimden HINÇ'AL-ıyor? Gencecik yaşında yaşamını yitirmiş bir genç kızdan HINÇ-AL-masının nedeni ne acaba? Kerem Altan'ın akrabası olması mı? Yoksa ortada bir ihmal ya da bir kasıt var onun üzerini örtmek istemesi mi? Nedir? Ben anlamadım. Anlamadım ancak kuşkuların giderek Defne'nin başına bir iş geldiği yönünde hızla artmaya başladı. Çünkü, ön otopsi raporunda Defne'nin beyin kanaması, astım ve kalp krizi geçirmediği ortaya çıktı. Şimdi defnenin vücut sıvılarından alınan örnekler inceleniyor. Bu durum kuşkularımı arttırıyor. Ayrıca o gece sokak kameralarında, Kerem'in sağa sola koşturduğu doktor aradığı ve özel bir polikliniğe gittiği görülüyor. Koskocaman adam ve ulusal bir gazete olan Taraf gazetesinde yazı işleri müdürlüğü yapacak seviyede bir kişi, nasıl olurda 112'yi aramayı bilemez. Özel bir doktor arama çabası nedir acaba? Bu şüphelerimin üzerine birde yaşlı adam HINÇ-AL-maya kalkınca hepten şüphe bağladı beynim. Şüphelerimin arasında Can Yücel'in bir sözü geldi bak aklıma; Küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur, işçi sınıfının ağzında ise açan bir güle benzer. Eh ne yapalım Can babanın sözünü tutmayalım mı? Hadi koyverelim hep beraber...

Hiç yorum yok: