27 Aralık 2010 Pazartesi

SEÇİLMİŞ ROMANTİK


Öncelikle yazımın başlığını neden değiştirdiğimi açıklamak istiyorum. Yazılarımı önceden hazırladığım için, tekrar tekrar okuduğumda değişiklik yapma ihtiyacı duyarım. Bu yazımı da tekrar okuyunca bu başlığın daha uygun olduğunu düşünerek ve affınıza sığınarak '' SEÇİLMİŞ ROMANTİK! '' olarak değiştirdim. Ben romantik bir adam olmadığım için romantik insanlara karşı büyük bir ilgi duyarım. Bu sebepten hazmı zor olan kişileri biraz sevimlileştirmek, biraz sempatikleştirmek, daha doğrusu kabullenebilmek için '' romantik '' diye anarım. E bir de seçilmişse ''seçilmiş romantik'' derim.
Bu yazımı yazarken nasıl heyecanlandığımı anlatamam. Halk iradesi ile yetkilerini kazanan birisi hakkında bir şeyler yazabilmek heyecanlanmak için çok geçerli bir sebeptir.
Çünkü:
Tek başına binlerce kişidir seçilmiş...
Binlerce umut...
Binlerce istek...
Binlerce duygu...
Binlerce ses...
Binlerce haktır...
Nerde bir seçilmişle karşılaşsam binlerce kişi görürüm gözlerinde.
Nerde konuşan bir seçilmiş görsem, arena uğultuları duyarım. En sevdiğim de, bir duble rakı içmektir o tek kişilik kalabalıkla. Sofrada seyretmektir o'nu..
Nerde bir şişe 70'lik ve ardında bir seçilmiş görsem, hayranlıkla ve saygıyla izlerim.
Ancak o zaman anlarım seçilmişin ağırlığını. Çünkü, normalde bile adam seçen rakı, seçilmiş için tam bir sınavdır.
Sofra sınavı...
Sofrada ki adabını ve kültürünü gördüğüm zaman korkmam, koşarım peşinden. Önemlidir bu kültüre sahip seçilmiş. Çünkü bilirim, bu meretin mezesi, memleket meselesidir.
Kültürdür...
Ahlaktır...
Adaptır...
Saygıdır...
Fakat nerden bilirdim benim tasavvur ettiğim, hayran olduğum, özlediğim, sofrasından her kalktığımda yeni bir şeyler öğrendiğim siyasetçilerin eskilerde kaldığını.
'' Hay Benim Köse Sakalım! ''
Mavi bir arabanın içinde gördüm onu, şehrin en arkasında, en denize girilmeyen ucunda...
Bakışlarından tanıdım, o bir seçilmiş idi...
Tanrıyı bile küçümseyebilirdi seçilmişliği ile...
Meraklı gözlerle izledim seçtiğimi.
Kim bilir ne düşünüyor?
Belki bir derdi var, belki kaçtı şehrin kirinden, insanların kokusundan...
Emlak arasa buraya gelmez. Çünkü, denizin göbeginde emlak olmaz...
Belki Mustafa Kemal hayranıdır. O'nun gibi, kırlara piknige gelmiştir maiyeti ile...
Tam da hayran olmaya hazırlamışken kendimi.
Elinde, uzaktan kapkara duran şişeyi gördüm.
Neydi o öyle...
Dikkatle bakınca anladım bira...
Hayran olmaya hazırlanan zihnim, bir gerçeği kavradı hemen...
Tabi ya!
Eski seçilmişleri özleten buydu...
Korkaklıgı bundandı...
Şaşkınlığı bundandı...
Kopukluğu bundandı...
Kaçaklığı bundandı...
Gazetecilere sır verme hevesi bundandı...
Selamsızlığı bundandı...
Eksik olan buydu '' Sofra Kültürsüzü idi ''
O yeni nesil '' Romantik Seçilmiş '' idi
 Mesele işte bundan kaynaklanıyordu ve şimdi çözüldü...

NOT: Geçen haftaki yazımda, site tadilatı dolayısı ile linkini veremediğim ''Anneden Kızına Mektup'' başlıklı yazımın link'i aşağıdadır.

Hiç yorum yok: