28 Kasım 2010 Pazar

TEK KİŞİLİK DEV MUHALEFET!

 
                                          TEK KİŞİLİK DEV MUHALEFET!

Nerden başlasam, nasıl başlasam bilimiyorum. Bir çoğunuzun sokakta elinde fotoğraf makinesi ile gördüğü bir muhabir, bir çogunuzun da yazdığı yazılardan tanıdığı Aliağa'nın yetiştirdiği genç bir bireyim. Yaklaşık dört ay önce çalıştığım gazeteden (herkesin bildiği malum gazete) ''yetersiz'' olmam bahanesi ile işten çıkarıldım. Gazetecilik ve yazarlık mesleğini ömrümün sonuna dek yapmayı planlamam/istemem dolayısı ile kendi fikirlerimi özgürce yazabileceğim bir gazete aramaya başladım. Bir süre Aliağamızın yerel gazetelerinden olan ''yenivizyon'' gazetesinde, fikirlerimi bana verilen köşeden yayınlamaya başladım. Yaklaşık 2 ay süren bu serüvende de gördüm ki, nerde fikirlerini paylaşmak istersen önce paylaştığın yer ve çalıştığın kişiler ile yargılanıyorsun, yani senden bahsederlerken, yerelde öne çıkan isimlerin sonuna misal: Ahmet(çi), Mehmet(çi) ekleri alıyorsun. Bu ahlaksız durumun lekelerinden arınmak için bir süre hiçbir şey yapmadan hareketsiz bekleme kararı aldım. Tabii hiçbir şey yapmadan beklerken uzun uğraşlar neticesinde kendime mail listesi oluşturup bir blog açmayı ihmal etmedim. Artık köşe yazılarımı, sadece şahsımın sorumlu olduğu bu blogtan sizlerle paylaşacağım. İlk olarak kovulduğum yerel gazetede, işten çıkarıldığım gün yazdığım ve yayınlama imkanı bulamadığım ''HAYIR'' isimli makalemi paylaşıyorum. Ardından ise herzaman aldığım ''neden yerel ile ilgili birşeyler yazmıyorsun?'' eleştirisini değerlendirerek bu konuda ki fikirlerimi kaleme alacağım. Yazacaklarım hakkında okuyucularımın bir ön fikire sahip olmaları için, kaleme aldığım bazı makalelerimin başlıkları ise şöyle: ''Kentimin suskun lideri, liderler neden susar, sanayide yaşayan köpekler, romantik meclis üyesi,'' bunlardan bazıları. Görüş ve eleştirileriniz benim için büyük önem taşımakta bunları benimle paylaşırsanız mutlu olurum. Yayınlayamadığım makalem okuyunca zaten kim olduğunu tanıyacaksınız...
                                                   HAYIR!
Başlık nasıl? Etkileyici değil mi? Bence de çok etkileyici. Başlık yazının tamamıdır aslında. Şöyle bir köşe yazarı düşünün sadece başlık yazıyor ve içeriği okura bırakıyor. Okur başlıktan yola çıkarak, okuduğu başlığı kendi değerleri, inançları ve dünya görüşü ile yorumlayıp beyninde bir makale oluşturuyor. Denemek lazım ama önce bu köşe yazarının kendisine bir gazete bulması gerek.


Memleket 12 Eylül’de yapılacak olan referandum da sivil Anayasaya ‘’ EVET ‘’mi desek yoksa sivil Anayasaya ‘’ HAYIR ‘’ mı desek, seçim kampanyaları, televizyonlarda yıllarca bu konuda dirsek çürütmüş farklı görüşlerdeki hukuk adamları, gazeteciler, gazeteler, memleketin siyaset borsası kahvehaneler her yerde bu konuyu konuşmak, duymak mümkün. Ama benim meselem bu değil yani şu an bu değil.
Birazdan başlığı neden ‘’HAYIR’’ olarak belirlediğime geleceğim. Öncelikle elimde tuttuğum silahın emniyetini indireyim. Elimdeki silah ne mi? Tabi ki de kalem…
Kalem, bildiğim tanıdığım en etkili silahlardan biridir. Sadece yok etmek için kullanılmaz tabii. Bazen sosyal hayatı düzenlemek için, bazen bir sevgiliye aşk’ı haykırmak için, bazen gurbetteki bir dost’a merhaba demek için kullanılır. Tanrı bile yazmıştır, yazdırmıştır. Kalem yoluyla ulaşmıştır kullarına. Yani gücü icat edildikten bu yana hiç eksilmemiş aksine artmıştır…


Şimdi gelelim benim başlığa, yani ‘’HAYIR’’a aslında şöyle klasik bir giriş yapsaydım daha mı anlaşılır olurdu? ‘’ Siz bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım’’ gibi, tabi ki ‘’HAYIR’’ çünkü: bu intihar habercisi gibi olur diye düşündüm, o yüzden yazıyı sonuna kadar okumadan doğruca karakola gidersiniz ‘’koşun bu adam intihar ediyor’’ gibi ihbarda bulunursunuz diye yazmadım böyle bir şey. Çünkü: intihar falan etmiyorum. Sadece bu gün bu gazeteden son buluşmamız. Sevgili patronum benim yetersiz olduğumu, yerel haber yapamadığımı, çok rahat bir adam olduğumu yani kısacası benden bir (p)ok olmayacağını ifade ettiler. Ayrıca burada sadece babam ile arkadaş olduğu için çalıştığımı ve bana bu yüzden çık diyemediğini de ima ettiler. Yani yine kısaca, bana boşu boşuna para ödendiğini anladım.
Yerel haber yapamama konusuna gelince yereldeki büyük bir skandalı haber yapamadıktan sonra takla atan kedileri mi haber yapacağım. Ben esnaflık değil gazetecilik yapmak istiyorum. Esnaf olmak isteseydim kasap olurdum.


Şimdi ‘’ HAYIR’’a başlayalım
Konuştuğu zaman Sosyal Demokratlıkta kül bırakmayan korsanlara ‘’ HAYIR ‘’
Korkak gazeteciliğe ve gazetecilere ‘’ HAYIR ‘’

Ben görmeyeyim başkası görsün, onun başı belaya girsin diyen zihniyete ‘’ HAYIR ‘’
Asgari ücretin altında çalıştırılmaya ‘’ HAYIR ‘’
Madem ‘’ HAYIR ‘’ diyoruz. Yeri gelmişken bir ‘’ HAYIR ‘’ da 12 Eylül’e
Yetersiz gazeteciden şimdilik bu kadar yeter.


Şimdi ‘’ Böyle bir şeye ne gerek var, sessizce gitseydin ‘’ diyecek olanlar sözüm size; sizin başınıza geldiğinde siz sessizce gidersiniz, susarsınız, kabullenirsiniz. Ama bir gün başınıza gelir ve o zaman susmadığınızı görürsem, herhangi bir haksızlık karşısında demokratik hakkınızı kullanmak için meydanlara çıktığınızı görürüsem bozuşuruz baştan söyleyeyim...







2 yorum:

Adsız dedi ki...

Kölenin soyluluğu

Adsız dedi ki...

spartacus geri döndü